Suha Kocaoğlu Kupası Fotoğraf Yarışması
2020-02 - Renkli veya Siyah/Beyaz
İlgili kategoriye ait sonuç bilgileri aşağıda listelenmiştir.
Fotoğraf | İsim Soyisim | Fotoğraf Adı | Ülke / Şehir |
---|---|---|---|
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Sinem SUNTER SAYIN | devinim_01 | Türkiye / İzmir |
Tanımlayıcı Metin
Devinim; bir toplumdaki olayların ana özelliğini, varlık biçimini belirleyen toplumsal süreçlerin bütünü, bir diğer anlamıyla hareket ve başka bir anlamıyla da bir ruh durumundan bir başka ruh durumuna geçiş demektir.
Thomas Hobbes 3 tür cisimden bahsetmektedir; fiziksel cisimler, insan cismi ve politik cisim, bir diğer adıyla devlet. Bu 3 cismi de ilgilendiren temel ilkedevinimdir. Devinim bir durumun veya yerin sürekli olarak terk edilişi, başka bir yerin kazanılışıdır.Bu proje kapsamında devinimin insan cismi ile olan ilişkisi, depresyon
üzerinden irdelenmektedir. İçinde bulunduğumuz yaşam koşulları, stres ve çevresel faktörler zaman zaman duygu durum bozukluklarına ve ileri derece depresyona sebep olmaktadır. Bu da yaşam kalitesinin düşmesi, yatağa bağımlılık, hayata karşı ilgisizlik vb. sorunları beraberinde getirmektedir. Bu proje de tam olarak böyle bir noktada ortaya çıkmıştır.
Hızlı ruh hali değişimleri, çıkış arama, hayata tutunma isteği ve sonrasındaki boş vermişlik hissi bu proje sırasında ve öncesinde, çalışmalara rehberlik eder niteliktedir.
Bitkilerin hayatımıza her zaman renk ve güzellik kattığı özümsenemeyecek bir gerçektir. Çıkış arama noktasında duygu durumun sürekli yer değiştirmesi, insan cismini bitkilere yönlendirmektedir. Bitkiler geçici bir süreliğine de olsa hoş zaman geçirmeyi ve ruh durumunu teskin etmeyi sağlamaktadırlar.
Bu projede bitkilerin değişken ruh hali üzerindeki etkileri, insan vücudu üzerinden irdelenmektedir. Yaşadığı buhranlı dönem içinde insan cismi; el, kol gibi en temel uzuvlarını kullanmaktan acizdir. Düşünemiyordur ve sürekli uyku problemleri ile baş etmek zorundadır. Yorgun, kırgın ve yaralıdır. Kafası bulanıktır, düşünceler içinde boğulmuş ve kimliksizdir. Ruh hali sağlıklı insanlara göre çok hızlı değişmektedir. Bu nedenle diğer insanlardan kaçma eylemi göstererek sosyalleşmekten korkmaktadır. Dış dünya ile bağlantısını minimuma indirgemiştir. Çoğu zaman bakıyor fakat görmüyordur. Akli fonksiyonları tutuktur, kelimeleri seçmekte ve cümle kurmakta zorlanmaktadır.Sonuç olarak “Devinim” bir fotoğraf projesi olması dışında, bir otobiyografi çalışmasıdır. İnsan cisminin depresyon durumuyla baş etmek adına bitkilerle kurduğu organik bağı ele almıştır.
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Orhan KARTAL | TRorkarD1_kaplica (1) | Türkiye / Batman |
Tanımlayıcı Metin
Bitlis'in Güroymak ilçesine bağlı Budaklı köyünde bulunan Budaklı Kaplıcaları,
özellikle hafta sonları şifa arayanların akınına uğruyor. Her gün yüzlerce vatandaş; romatizma,
solunum, sinir sistemi, sindirim sistemi, böbrek, idrar yolları ve böbrek taşı ile metabolizma
bozuklukları gibi hastalıklara iyi geldiği bilimsel olarak da tespit edilen kaplıca suyunda şifa
arıyor. Budaklı köyü yakınlarında bulunan üzeri açık kaplıcalar, yaz kış demeden Muş, Bitlis,
Batman, Van ve İstanbul gibi illerden şifa arayan yüzlerce vatandaşın akınına uğruyor.
Havaların soğuk oluşuna aldırmayan vatandaşlar, kaplıcaya gelerek gerek hastalıkları için
gerekse keyiflerince suya giriyor.
Kaplıcaların bulunduğu alanda onlarca kaplıca çukuru bulunmakta. Bu çukurların
günümüzde bazıları insanlar için ayrılmış bazıları ise hayvanların temizlenmesi için
belirlenmiştir.
Türkiye'nin önemli hayvancılık merkezlerinden biri olan Bitlis'in Güroymak ilçesinde
yetiştirilen mandalar kentin ekonomisine önemli katkı sağlıyor. Türkiye'nin en önemli sulak
alanlarına sahip ilçede mandalar, olumsuz hava koşullarının etkisini sürdürdüğü ilçeye 7
kilometre mesafedeki kaplıcalarda -20 derece soğuk kış günlerinde 40 derece sıcaklıktaki
kaplıcada bakıcı veya çobanlar tarafından manda ve atların temizlenmesi sağlanıyor.
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Fatma ÇINAR | cay tohumu | Türkiye / İstanbul |
Tanımlayıcı Metin
Nazım Hikmet
‘’Basit yaşayacaksın basit, sanki bir gün yaşamın sona erecekmiş gibi basit, çay,
simit ve peynirle... ‘’
Sofralarımızın, sohbetlerimizin vazgeçilmez içeceği çayın hikayesi M.Ö 2737’de Çin
imparatoru Shen Nung’un sarayının bahçesinde su içerken, iki yeşil yaprağın fincanının içine
düşmesi ve su ile buluşan yaprakların eşsiz lezzetinin fark edilmesi ile başlar.
1800 lü yıllar sonrasında ülkemiz toprakları ile buluşan çay ülkemizin kuzey yamaçlarında
yüksek kesimlerde yetişmektedir. Yılda üç dönem, iklim şartlarına bağlı olarak bazen dört
dönem hasadı yapılır.
Çay, uzun yıllardır Doğu Karadeniz bölgesinin en önemli ekonomik ürünü olma özelliğini
devam ettirmektedir.(1)
(1)
(kaynak gazete yazarı ahmet ulusoy)
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Ali AKKAYA | 18 Numara | Türkiye / İstanbul |
Tanımlayıcı Metin
Adresin sonunda bir sayı, 18. Bir sayı, bir ev, bir yuva. Kitapların okunduğu,
yemeklerin yendiği, şarkıların dinlendiği, sevinçlerin ve acıların birlikte yaşandığı,
hayatların başladığı, birleştiği ve sona erdiği yer.
Ömür dediğin, sayılar arası bir yolculuk. 18 numaradakiler acaba hangi kitapları
okudu, hangi yemekleri yedi, hangi şarkıları dinledi? Neden evlerini bıraktılar, ya da
bırakmak zorunda kaldılar? Acaba şimdi neredeler? Yoksa bu en sondaki sayı mıydı
onlar için?
Peki ya sen kaç numaradasın?
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Çağrı İŞBILIR | TRcagriD1_Corona_Effect_1 | Türkiye / İstanbul |
Tanımlayıcı Metin
Çin'de başlayan ve tüm dünyaya yayılarak bir pandemiye dönüşen koronavirüs
salgınında, ülkeler aldıkları önlemlerle salgının önüne geçmek için sıkı bir şekilde çalışmakta.
Halkın günlük ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkması ve alışveriş yapabilmesi ise ancak
sosyal mesafenin gözetilmesi, toplu taşımada ve iç mekanlarda maske kullanımının zorunlu
olması koşuluyla mümkün olmakta. Öte yandan ekonomik hayatın devam etme zorunluluğu,
nüfusun büyük bir kesiminin mecburen sokağa çıkması ve iş ortamında bir araya gelmesi
anlamına gelmekte. Dünya, zorunlu olmadıkça sokağa çıkılmaması için evde kal çağrılarının
yapıldığı, çıkıldığı takdirde sosyal mesafenin gözetilmesi ve maske kullanımın zorunlu olduğu
bir yaşam pratiği ile karşı karşıya kalmış durumda. Dışarıya çıkanların virüsten korunmak için
başlıca yöntemleri ise maskeler ve eldivenler. Bazen de atkılar, şallar, eşarplar, boyunluklar
siper ediliyor virüse karşı.
Herkesin virüs taşıyıcısı olma ihtimalinin olduğu bu salgın günlerinde sosyal alanlarda
adımlar her zamankinden biraz daha hızlı, bakışlar daha tedirgin, zihinler daha bulanık.
Sosyal mesafe, sosyal izolasyon, dezenfeksiyon, karantina gibi terimler gündelik hayatın bir
parçası haline dönüşüyor ve insanlar gelecek günlerin belirsizliği içerisinde yeni bir hayat
akışı oluşturmaya çalışıyor. Yeni dünyada sosyal yaşam kuralları yeniden belirleniyor, bu
kurallara adapte olma ve hayatta kalma çabasının sonucunda ise yeni görünümler kazanılıyor.
Bu çalışmadaki fotoğraflar, koronavirüs salgınında kazanılan bu yeni görünümlere ve bunları
taşıyan insanlardaki kaygıya odaklanıyor.
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Tekin ÖZCAN | Birlikte | Türkiye / Sakarya |
Tanımlayıcı Metin
Ekmek parası... Kimine kazanması zor, kiminin kazanmaya bile ihtiyacı yok. Kimisi oturduğu
yerde can sıkıntısıyla işini yapmaya çalışırken kimisi de onlarca metre yükseklikte ter döker
onun için. Ekmek parası... Kutsalımız, amacımız. Namusumuz...
Bundan tam 68 sene evvel Ordu’nun Gölköy ilçesinden İtalya’ya çalışmaya giden bir işçi olan
İzzet Yiğit, orada yüksek gerilim hattı işçiliğini öğrendi. Yüksek gerilim hattı direkleri inşa
etmeyi ve tel çekmeyi öğrenen Yiğit sayesinde birçok hemşehrisi de bu sektörde çalışmaya
başladı. Bugün, bu ilçeden çıkmış yaklaşık 5000 işçi yerden metrelerce yükseklikte ekmek
parası mücadelesi veriyor.
Sakarya’da, Adapazarı-Serdivan ilçeleri arasında yeni yüksek gerilim hattı çalışmaları
esnasında tanıdım bu güzel insanları. Burada çalıştıkları yaklaşık 40 gün boyunca birçok kez
ziyaret ettim onları. Çaylarını içtim, hoşsohbetlerine ortak oldum, fotoğraflarını çektim. Ben
aşağıdan yüreğim ağzımda fotoğraflarını çekerken onlar adeta birer cambaz gibi rahattılar 83
metrelik direklerin tepelerinde. Aslında onlar da biliyorlar bu işin ne kadar riskli olduğunu.
Şimdiye kadar birçok hemşehrilerini kaybetmişler bu direklerde, tellerde. Ama onları da
memleketlerinden kilometrelerce uzakta, yerden metrelerce yüksekte çalışmaya mecbur
kılan bir sebepleri var: Ekmek parası... Allah onların işlerini rast getirsin.
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Elmas CUMCU | misir hasatıi | Türkiye / Trabzon |
Tanımlayıcı Metin
Karadeniz yöresinin sahip olduğu pek çok kültürel değerden biri de yöre
mutfağının vazgeçilmez temel gıdası olarak kabul edilen mısırdır. Yöre
insanının lazut olarak bildiği mısır Meksika ve Orta Amerika kökenli olup, yerli
tohum, zirai tohum olmak üzere iki tür tohumdan ekilir. Lezzet açısından tercih
edilen yerli tohumdan elde edilen mısırdır. Sulak toprağı seven mısır için
Karadeniz iklimi idealdir.
Mısır; nisan sonu ekilir, yapraklarının iyice sararmasıyla ağustos ayı itibarıyla
hasatına başlanır. Orakla kesilen mısırların kabukları soyularak, tohumluk
olanlar birbirine bağlanır(sarı) ve seranderlerin tavan kısmına asılarak kurutulur.
Yemeklik ayrılanlar ise, daha çok tahta zemine serilerek kurutulur. Mısırlar,
kurutulduktan sonra asırlık su değirmenlere getirilir ve burada öğütülerek mısır
unu yapımı gerçekleştirilir. Kullanıma hazır hale gelen mısır unundan ekmek
yapılır, lahana çorbası gibi birçok yemeğin de olmazsa olmazıdır. Bunlardan en
meşhuru peynir, tereyağı ve undan yapılan mıhlamadır. Una bulanarak kızartılan
balıkları da unutmamak gerekir. Sağlık açısından da oldukça kıymetli olan mısır,
Karadenizliler için önemli bir geçim kaynağıdır.
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Bilal ESKIOĞLU | ekmeğini | Türkiye / Diyarbakır |
Tanımlayıcı Metin
Siz hiç ekmeğinizi çöpten Çıkardınız mı?
-
Hayır, ekmeğinizi çöpe attınız.
Peki Eksi 5 derece’de Karacadağ eteklerinde saatlerce ekmek derdine düştünüz mü?
-
Hayır, hava soğuduğunda dışarda durmazsınız.
“Bitmeyen Çöp Mesaisi” bunun adı.
Evimizde birkaç dakika dahi tahammül edemediğimiz çöp kokusunun tonlarcası, çıkan metan gazının
hücrelerinize işleyen sarhoşluğu.
Ve bir gün değil!
Her gün.
Peki yaptığınız işten memnun değil misiniz?
Bir daha düşünün, memnun değil misiniz?
-
Ekmeğini çöpten çıkarmak zorunda kalanlar var!
Nasibini çöpte arayan insanlar, martılar.... var.
Sahi ekmeğin rengi neydi?
Onlara göre çöp Siyah soğuk Beyazdı.
Kokuyu aldınız mı? Ya da biraz üşüdünüz mü?
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
![]() |
Engin AYYILDIZ | TRengizD1_yalnızlık_1 | Türkiye / Giresun |
Tanımlayıcı Metin
BU HİKAYE FATMA TEYZNİN HİKAYESİ ,EŞİ VEFAT ETTİKTEN SONRA GİRESUN DA ESKİ TARİH KOKULU
EVİNDE TEK BAŞINA YAŞAMINI SÜRDÜRMEKTEDİR.KIŞLARI ÇOCUKLARININ YANINA GİTSEDE O BU
YAŞANMIŞLIK KOKAN AHŞAP EVDE YAŞAMAKTAN DAHA MUTLU OLUYOR,DİZLERİM BİRAZDA
GÖZLERİM BENİ ZORLASADA ALLAHA ŞÜKÜR İHTİYAÇLARIMI GÖRÜYORUM EVLATLARIM YANIMA
GELİYORLAR BENİ YALNIZ BIRAKMAK İSTEMESELERDE BEN KÖYDE BU EVDE NEFES ALIYORUM
İSTANBUL LUN SOGUK DUVARLARI ÜSTÜME GELİYOR BURDA TARLAM KOMŞULARIM İLE HUZUR
BULUYORUM DİYOR BİR GÜN NELER YAPTIĞINI MERAK ETTİĞİM FATMA TEYZENİN BİR GÜNÜNÜ BU
ÇALIŞMA İLE ANLATMAK İSTEDİM
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 1. Tur Başarı | |||
|
Aysel KAYMAZ | TRayslD1_balkon-yalnizlik | Türkiye / Adana |
Tanımlayıcı Metin
BALKON VE İNSAN
Yalnızlık yüzyılında yalnızlık senfonisi çalıyor kentlere bir bir dikilen evler. Grilikle birlikte azalan sokaklara yine grilikle birlikte çoğalan
yalnızlığımız eşlik ediyor. Evlerimiz, sığınağımız. Evlerimiz kendi ellerimizle yazdığımız “Kir Çağı”nın bizi sobelemesin diye duvarlarının
arkasına saklandığımız mabedi. Ama evlerimiz, bilmeden pencerelerini gün gün çoğalttığımız esaret hanemiz. Sonra birbirimizin evlerine
giriyoruz izinsiz ağlarla. Sofralarını izliyoruz uzaktan. Mutluluklarına iç çekiyoruz, hiç sahip olamadığımız mutlulukların kiniyle. Oysa
unutuyoruz: “Bütün fotoğraflar mutludur.” Tek bir karesi çekilip albümlerimize konmamıştır mutsuzluklarımızın. Toplasak, ki,
mutsuzluklarımız çoktur mutluluklarımızdan. Öğretilmiştir. Evlerimizin eşiğinden çıkmaz mutsuz sözcüklerimiz. Kapılarımızın arkasında
gündelik telaşlarımız için dikilmiş maskeler. Bir hırkamızı alırız çıkarken bir de onlardan uygun olanını. Ama evlerimiz... Bütün duvarlarına
yazılmıştır hikayelerimiz. Hüzünlerimiz, acılarımız, gerçeklerimiz, sevincimiz... Fotoğraflara kanarsak hepimiz birbirimizden mutlu. Ağlara
inanırsak, hepimiz birbirimizden kalabalık ve şen. İçimizde büyüyen yalnızlığa bir tek evlerimiz şahit. O, üç oda, bir salon yalnızlıklarımız; o
deri koltuk, vitrin ve şifonyer kimsesizliğimiz, o perdelerin ve çerçevelerin sustuğu korkularımız... Dip dibe yaşarken birbirimizden
habersizliğimiz ah! Ne zaman ki balkonlara çıkıp darda kalan caddelere kustunuz gözlerinizle içinizde biriken insan kaygılarınızı, işte o vakit
uzanıp dokunmak istedim size.
Yalnızlığınız gözlerinizden okunuyordu bayım, ben karşı balkonda şiir yazıyordum. Oysa az önce işten gelmiştiniz ve bütün gün aydınlığında
kimselere hissettirmemiştiniz.
Sen, delikanlı, hayallerini yine döke döke geldin evine. Her sabah inatla tazelenip cebine giren, her akşam inatla cebini delip yürüdüğün yola
dökülen bin kilitli hayal işte. Bir türlü anahtar uyduramadığın. Ben karşı balkonda kahve içiyordum, sen boş bir masada başını avuçlarının
arasına almıştın. Neşeli, eski bir fotoğrafını paylaşıyordun, üstüne neşeli sözler yazıp sosyal ağların birinde. Kimseler bilmesindi içindeki
kuyuyu.
Ne zaman çocuktun, ne zaman adam oldun? Aradaki bütün zamanları ne zaman unuttuğunu unuttun sevgili “ Uçurtma Avcısı”. Kilere atılmış
ve unutulmuş yaralı bir uçurtmayı kendi yaralarına sürmek için balkondasın. Yaraya en iyi merhemin yara olduğunu öğrendin çoktan. Belki,
kaldıysa, biraz gökyüzü süreyim de istedin kendine. Sen büyürken, kentlerde büyümüş değil mi? hiç farkına varamamışsın koşuşturmaktan.
Barınırken, severken, terkedilirken, koşarken, gökyüzünün de küçüldüğünü hiç fark edememişsin değil mi? bakmamışsın işte. Başını kaldırıp
gökyüzüne bakmamışsın. Yaşam, bir tek yeryüzü olarak kazılmış aklına. Unutmuşsun. Hay Allah! Uçurtmayı kucaklayacak kadar gökyüzü
bırakmamışlar iki dirhem! Ben, balkonumdaki sardunyanın sararmış yapraklarını koparıyordum, siz şendiniz işte.
Yaktığınız ateşi izliyorum bayım. Birazdan sizi bekleyen kalabalık ailenizle afiyetle yiyeceksiniz ızgaranızı. Ama şimdi ateşe bakıyorsunuz.
Alevlerin arasında kaybolup gidiyor belki gençliğiniz, belki yaşadıklarınız, belki hiç yaşayamayacaklarınız. Her defasında biraz kendinizle baş
başa kalabilmek için balkon kısmındaki görevi siz alıyorsunuz, gönüllü. Benim balkonumda hiç ateş yanmadı. Çiçeklerim vardı, kıyamazdım.
Ayağa kalkmıştım, siz dumanlara karışmıştınız.
Ve sen çocuğum. Rüzgarı bekledin bütün gün uçurtmanı uçurabilmek için. Ama o kadar duvar ki sağın solun rüzgar bugün değil, epeydir
uğramıyor buralara. Yine de vazgeçmedin. Önce ipini uzattın, sonra püsküllerini kuyruğundaki. Koşabilsen belki biraz hevesini alırdın. Baktın,
yol kalabalık. Baktın, çayır çimen eksik. Yine de vazgeçmedin. Ben özür diledim senden usulca rüzgarını kesen evlerden birinde oturduğum
için. İliştin balkonunun kıyısına. Belki, dedin. İçindeki vazgeçmeyişe, içindeki umuda gülümsedim sevgiyle. Ben, akşamı bekliyordum, sen
rüzgarı.
İşte böyleydi hikayenin özeti. Karşı balkonlardaydık. Akşamüstü komşularıydık. Balkonlarımız fotoğraflarımızdı. Hem de en esasından. Çünkü
hiç kimse odadan balkonuna geçene kadar dökemez eteğindeki ve kalbindeki taşları. Kendi gibi gelir oraya. O anda karşı balkondan
gördüğün kendisidir kişinin. Gün telaşından sıyrılmış, kaygılarını kuşanmış, gerçeğine dönmüş. Balkonlar, son eşiği dönüşümlerimizin.
Ben sizi son eşiğinizde yakaladım bayım.
Ben sizi Gördüm.
|
|||
Süha Kocaoğlu Kupası 2. Tur Başarı | |||
![]() |
Aslı GÖNEN | TRgonenD1_sessiz_kalp | Türkiye / Eskişehir |
Tanımlayıcı Metin
SESSİZCE
"İçimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla
bilmeyecekler..." 1
Tıpkı vitrin mankenleri gibi, gece gündüz bizi gözetleyen, takip eden, ifadeleri asla değişmeyen,
umarsız, sessiz vitrin mankenleri..
Aslında bazen söylemek istediğimiz ne çok şey vardır ama söyleyemeyiz, maskelerimizin
ardına saklarız sadece.
İşte bu fotoğraf serimde mankenlerini ve yansımaları kullanarak sessiz bir çığlık olmak istedim.
Kadına karşı şiddete, çocuk istismarına, hayvan haklarına, adaletsizliğe, haksızlığa...
|
Yarışma ve Sonuç Belgeleri
İlgili yarışmaya ait yüklenen belgeler aşağıda listelenmiştir.
Açıklama | Bağlantı |
---|---|
Yarışma Şartnamesi | Şartname İndir |
Sonuç Bildirgesi | Sonuç Bildirgesi |